ÜMMÜ ZER' HADİSİ3279 - Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Onbir kadın oturup, kocalarının ahvalini haber
vermede ve hiçbir şeyi gizlemiyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip
anlaştılar:
Birincisi (zemmederek): "Benim kocam (yalçın) blr dağın başındaki zayıf bir
devenin eti gibidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki götürülsün '' dedi.
(Yani kocasının sert mizaçlı, huysuz, gururlu oluşuna, ailenin kendisinden
istifade etmediğine işaret etti.)
İkincisi (de zemmederek): "Ben kocamın haberini fâş etmek istemem, çünkü
korkarım. Eğer zikretmeye başlarsam büyük-küçük herşeyini söyleyip bırakmamam
gerekir, (bu ise kolay değil) '' dedi.. (Bu sözüyle kocasının çok kötü olduğuna
işaret etti).
Üçüncüsü (zemmederek): "Benim kocam uzun boyludur, konuşursam, boşanırım,
konuşmazsam muallakta bırakılırım '' dedi. (Bu da kocasının akılca kıt olduğunu
belirtmek istedi).
Dördüncüsü (överek): "Kocam Tihâme gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuktur.
Ne korkulur, ne usanılır '' dedi.
Beşincisi: "Kocam içeri girince pars, dışarı çıkınca arslan gididir. Bana
bıraktığı (ev işlerinden hesap) sormaz'' dedi.
Altıncısı: "Kocam, yedi mi (üst üste katlayıp) çokyer, içti mi sömürür, yattı
mı sarınır. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz.'' (Bu da
kocasının kendisiyle ilgilenmediğini, yiyip içmekten başka birşey düşünmediğini
söylemek ister.)
Yedincisi: "Kocam tohumsuzdur (erlik yapmaktan acizdir). Her dert onundur
(vücudunda çeşitli hastalıklar var). Başımı yarar, vücudumu yaralar, (bunları
yapmak için) herşeyi toplar, (her eline geçeni kullanır, vurur) '' dedi.
Sekizincisi: "Onun (vücuduna) dokunmak tavşana dokunmak gibi (yumuşak)tır.
Güzel kokulu bitki gibi hoş kokar" dedi.
Dokuzuncusu: "Kocamın direği yüksektir (evi rahattır), kılıcının kını uzundur
(boylu posludur), ocağının külü çoktur, evi meclise yakın (misafırperver) bir
adamdır'' dedi.
Onuncusu: "Kocam maliktir, hem de ne mâlik! Artık akıl ve hayalinizden geçen
her hayra mâliktir. Onun çok devesi vardır. Develerin çökecek yerleri çok,
yaylakları azdır. Çalgı sesini duydular mı helâk olacaklarını anlarlar. (Yani
develer yayılmaya salınmaz, kesilmek üzere bekletilir, çalgı ve eğlence sesi
duyunca kesileceklerini anlarlar demektir.)
Onbirincisi: "Kocam Ebu Zerr'dir. Amma ne Ebu Zerr'dir! Anlatayım:
Kulaklarımı zinetlerle doldurdu, bazularımı yağla tombullaştırdı. Beni hoşnut
kıldı, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni Şıkk denen bir dağ kenarında bir
miktar davarla geçinen bir âilenin kızı olarak buldu. Beni atları kişneyen,
develeri böğüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesud bir
cemiyete getirdi. Ben onun yanında söz sahibiyim, hiç azarlanmam. (Akşam) yatar
sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim. Ebü Zerr'in annesi de var: Ümmü Ebü
Zerr. Ama o ne annedir! Onun zahire anbarları büyük, hararları iri, evi
geniştir.
Ebü Zerr 'in oğlu da var. Ama ne nezaketli gençtir o. Onun yattığı yer,
kılıcı çekilmiş kın gibidir. Onu dört aylık bir kuzunun tek budu doyurur, (az
yer). Ebu Zerr'in bir de kızı var. Ama o ne terbiyelidir. Babasına itaatkârdır.
Anasına da itaatkârdır. Vücudu elbisesini doldurur. Endamıyla (kuma ve
akranlarını) çatlatır.
Ebu Zerr'in bir de câriyesi var. O ne sadakatli, ne iyi câriyedir. Aile
sırrımızı kimseye söylemez, evimizin azığını asla ifsad ve israf etmez, evimizde
çer çöp bırakmaz, temiz tutar. Nâmusludur, eve kir getirmez.
Bir gün Ebu Zerr evden çıktı. Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için
çalkalanmakta idi. Yolda, bir kadına rastladı. Kadının, beraberinde, pars gibi
çevik iki çocuğu vardı, koltuğunun altından kadının memeleriyle oynuyorlardı.
(Kocam bu kadını sevmiş olacak ki) beni bıraktı, onunla evlendi. Ondan sonra ben
de şeref sâhibi bir adamla evlendim. O da güzel ata binerdi. Hattî mızrağını
alır ve akşam üzeri deve ve sığır nev'inden birçok hayvan sürer, bana getirirdi.
Getirdiği her çeşit hayvandan bana bir çift verirdi. (Bu kocam da bana:)
"Ey Ümmü Zerr! Ye, iç ve akrabalarına ihsanda bulun! '' derdi. Ümmü Zerr der
ki: "Buna rağmen, ben bu ikinci kocamın bana verdiklerinin hepsini bir araya
toplasam, Ebu Zerr'in en küçük kabını dolduramaz."
Bu hadisi rivayet eden Hz. Aişe der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
(gönlümü almak için):
"Ey Aişe, buyurdular, ben sana Ebu Zerr'in Ümmü Zerr'e nisbeti gibiyim. (Şu
farkla ki Ebu Zerr Ümmü Zerr'i boşamıştır, ben seni boşamadım. Biz beraber
yaşayacağız).''
Buhari, Nikâh 82 ; Müslim, Fedâilü's-Sahâbe 92, (2448).
3280 - Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselam buyurdular ki: "Bir mü'min erkek, bir mü'minn kadına buğzetmesin. Çünkü
onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir."
Müslim, Rada 61, (1469).
3281 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu
vesselam:
"(Ey kadınlar topluluğu!) Ben, akıl sahiplerine aklı ve dini nakıs olanlardan
galebe çalan sizin kadarını hiç görmedim!" demişti. İçlerinden dirayetli bir
kadın:
"Bizim aklımızın ve dinimizin noksanlığı nedir?" diye sordu.
"Aklınızın noksanlığı, şahidlikte, iki kadının şehadetinin bir erkek
şehadetine denk olmasıdır. Dindeki noksanlık ise, ay hali sebebiyle) ramazanda
oruç yemeniz ve bazı günler namaz kılmamanızdır" cevabını verdi."
Ebu Davud, Sünnet 16, (4679). Bu, Sahiheyn'de geçen uzunca bir hadisten bir
parçadır. Müslim, İman 132, (79); Buhari Hayz 6; İbnu Mace, Fiten 19, (4003).
3282 - Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah
aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Erkeklere kendimden sonra kadınlardan
daha zararlı bir fitne bırakmadım."
Buhari, Nikah 17; Müslim, Zikr 97, (2740); Tirmizi, Edeb 31, (2781).
3283 - Mutarrıf İbnu Abdillah'ın anlattığına göre, bu zatın iki hanımı vardı.
Bunlardan birinin yanından çıkmıştı. Geri dönünce, hanımı: "Falan hanımın
yanından geliyor olmalısın!'' dedi. Mutarrıf: "Hayır, dedi İmrân İbnu Husayn'ın
yanından geliyorum. O bana Resulullah'ın şu sözünü nakIetti:
"Cennet sakinlerinin en azı kadınlardır.''
Müslim, Zikir 95, (2738).
3284 - Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Şüphesiz ki Kıyamet günü, Allah'ın en çok ehemmiyet
vereceği emanet, kadın-koca arasındaki emanettir. Kadınla koca bir-biriyle içli
dışlı olduktan sonra, kadının esrarını erkeğin neşretmesi, o gün en büyük
ihanettir."
Müslim, Nikâh 123, (1437); Ebu Dâvud, Edeb 37, (4870).
3285 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm), bana:
"Ben senin bana kızdığın ve benden razı olduğun zamanları biliyorum''
buyurdular. Ben: "Bunu nereden anlıyorsunuz?" diye sordum.
"Benden râzı oldun mu bana: "Hayır Muhammed'in Rabbine yemin olsun! ''
diyorsun. Bana öfkeli olunca: "Hayır! İbrahim'in Rabbine yemin olsun!''
diyorsun'' dedi. Ben:
"Doğru, ey Allah'ın Resulü, ben sadece senin adını terkederim?" dedim.''
Buhari, Nikâh 108, Edeb 63; Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, 90, (2439).