NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ1874 - Amr
İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki.: "Kim hatâen öldürülürse,
diyeti yüz devedir; bunlardan otuzu bintü mehâz (iki yaşına girmiş dişi deve),
otuzu bintü lebün (üç yaşına girmiş dişi deve), otuzu hıkka (dört yaşına girmiş
dişi deve), on tane de ibnu lebündur (üç yaşına girmiş erkek deve)."
Ebü Dâvud, Diyât 18, (4541); Tirmizi, Diyât 1, (1387); Nesâi, Kasâme 30, (8,
43).
Tirmizi'nin rivâyetinde şöyle denir: "Kim taammüden (kasıtla) öldürürse,
öldürülenin velilerine teslim edilir, dilerlerse öldürürler, dilerlerse diyet
alırlar. Bu 30 hıkka (dört yaşına giren dişi deve): 30 cezea (beş yaşına girmiş
dişi deve); 40 aded halife (hamile deve) dir. Ayrıca ne üzerine sulh yaptıysalar
bu da onlarındır. Bu, diyetin şiddetini artırmaktır."
1875 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Hataen öldürmede diyet olarak yirmi hıkka, yirmi
cezea, yirmi bintu mehaz, yirmi bintu lebün ve yirmi benü lebün vardır."
Ebü Dâvud, Diyât 18, (4545), Tirmizi, Diyât 1, (1386); Nesâi, Kasâme 32, (8,
43-44).
1876 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Şibhu'l amd'in diyeti üç
kısımdır. 33 adet hıkka, 33 adet cezea, 34 adet seniyye-bâzil arası devedir.
(Seniyye altı yaşına, bâzil de dokuz yaşına basmış deveye denir.)"
Yine Hz. Ali şunu da rivâyet etmiştir: "Hatâen öldürmede diyet dört kısımdır:
25 hıkka, 25 cezea, 25 bintu lebün, 25 bintu mehâz."
Ebü Dâvud, Diyât 19, (4551, 4553).
AbduIIah İbnu Amr İbni'I-As (radıyallâhu anhümâ)'ın Ebü Dâvud ve Nesâi de
merfu olarak kaydedilen bir rivâyetinde şöyle denmiştir: "(Cürüm sırasında)
kamçı ve değnek kullanıldığı müddetçe hatâ, Şibhu'l amd'dir."
Ebü Dâvud, Diyât 19, 20, (4547; 4565); Nesâi, Kasâme 42 (8, 40); İbnu Mâce,
Diyât 5, (2627).
1877 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kadının diyeti, erkeğin
diyetine, diyetin üçte bir miktarına kadar eşittir."
Nesâi, Kasâme 34, (8, 44, 45).
1878 - Hz. İbnu Abbas (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu
vesselâm) öldürülen mükâteb hakkında, âzad edilen miktarınca hür diyetine göre,
geri kalan kısmı için de köle diyetine göre hesaplanmasına hükmetti."
Ebü Dâvud, Diyât 22, (4581); Nesâi, Kasâme 36, (8, 45, 46); Tirmizi, Büyü'
35, (1259). (Metin, Nesâi'nin metnidir.)
1879 - Yine Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Muâhedin diyeti hür
kimsenin diyetinin yarısıdır."
Ebü Dâvud, Diyât 23, (4583).
1880 - Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) Beni Âmir'den iki kişinin diyetini, Müslümanların diyet
miktarına göre ödedi. (Müslümanlar tarafından hatâen öldürülen) bu iki kişi ile
Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın muâhedesi (antlaşması) vardı."
Tirmizi, Diyât 12, (1404).
1881 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ehl-i zimmetin diyeti,
Müslümanların diyetinin yarısıdır. Ehl-i zimmet de Yahudi ve Hıristiyanlardır."
Nesai, Kasâme 35, (8, 45).
1882 - Yine Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kâfirin diyeti, mü'minin
diyetinin yarısıdır." 4Tirmizi,
Diyât 17, (1413).
GÖZ
1883 - Süleyman İbnu Yesâr (rahimehullah) anlatıyor: "Zeyd İbnu Sâbit
(radıyallâhu anh) derdi ki: "Göz yerinde kalır, fakat nuru sönerse diyeti yüz
dinardır."
Muvatta, Ukül 9, (2, 857).
1884 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yerinde sâbit kalarak kör olan göz hakkında
diyetin üçte birine hükmetti."
Ebü Dâvud, Diyât 20, (4563); Nesâi, Kasâme 41, (8,55, 56).
Nesâi'nin rivâyetinde şöyledir: "Resülullah : "Yerinde sâbit duran kör gözün
kapanması hâlinde diyetinin üçte birine hükmeti."
1885 - Hadisin Nesai'deki vechinde şu ziyade vardır: "Resulullah
aleyhisselatu vesselam, yerinde sabit duran kör gözün kapanması (yani cisminin
patlatılması) halinde diyetinin üçte birine, çolak elin kesilmesi halinde
diyetinin üçte birine, kararmış dişin sökülmesi halinde diyetinin üçte birine
hükmetti.
DİŞ
1886 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Dişlerin diyeti beşer dinardır." buyurdu.
Ebü Dâvud, Diyât 20, (4563); Nesâi, Kasâme 41, (8,55).
1887 - İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l Hattâb
(radıyallâhu anh) her azı diş için bir deveye hükmetti. Hz. Muâviye (radıyallâhu
anh) ise her azı diş için beş deveye hükmetti."
Muvatta, Ukül 7, (2,861).
PARMAKLAR
1888 - İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Şu ve şu -yâni serçe parmakla baş parmak- diyette
eşittirler."
Buhâri, Diyât 20, Tirmizi, Diyât 4, (1391,1392); Ebu Dâvud, Diyât 20, (4558);
Nesâi, Kasâme 42, (8, 56,57).
Tirmizi'nin rivâyetinde şu ziyade mevcuttur: "İki elin parmaklarıyla iki
ayağın parmakları da eşittir. Her bir parmağın diyeti on devedir."
Nesai'deki ziyâde şöyledir: "Parmaklar hakkında diyet, onar onardır."
YARALAMALAR
1889 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mûzıha olan yaraların
diyeti beşer devedir."
Tirmizi, Diyât 3, (1390); Ebu Dâvud, Diyât 20, (4566); Nesâi, Kasâme 43, (8,
57).
NEFİS VE UZUVLAR HAKKINDA MÜŞTEREK HADİSLER
1890 - Abdullah İbnu Ebi Bekr İbni Muhammed İbni Amr İbni Hazm, bâbasından
naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın İbnu Hazm'a diyetler
hakkında yazdığı tâlimatta şu hususlar da vardı: "Nefis için (diyet olarak) yüz
deve, burun tamamiyIe koparılacak olursa diyet-i kâmile, me'mûme (denen ve beyin
zarına kadar ulaşan yara) için diyetin üçte biri, câife (denen karın veya başın
boşluğuna ulaşan yara) için de bunun kadar; göz için elli, ayak için de elli,
vücudda bulunan her parmak için on deve, her diş için beş, müzıha (denen ve
kemiğe ulaşan yara) için beş deve (lik diyet vardır)."
Muvatta, Ukül 1, (2, 849); Nesâi, Kasâme 44, (8, 57, 60).
Nesâi'nin bir rivâyetinde şu ibâre yer alır: "Nefis için diyet-i kâmile;
burun tamamen koparılmış ise diyet-i kâmile, dil için diyet-i kâmile, iki dudak
için diyet-i kâmile, sulb (bel kemiğinin kırılıp kişinin kamburlaşması) için
diyet-i kâmile iki yumurta (husye) için diyet-i kâmile, zeker (erkek tenâsül
uzvu) için diyet-i kâmile, sulb (bel kemiğinin kırılıp kişinin kamburlaşması)
için diyet-i kâmile, iki göz için diyet-i kâmile, bir ayak için diyet-i
kâmilenin yarısı, me'müme (beyin zarına ulaşan yara) için diyet-i kâmilenin üçte
biri, câife (baş veya karın boşluğuna ulaşan yara) için diyet-i kâmilenin üçte
biri, münekkile (küçük kemik çıkan yara) için on beş deve, el veya ayak
parmaklarından her biri için on deve, (her bir) diş için beş deve, müzıha
(kemiğe ulaşan yara) için beş deve (diyet olarak verilir). Erkek, kadına karşı
öldürülür, altını olanlardan (diyet-i kâmile olarak) bin dinar alınır."
1891 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) hatanın diyetini, köylerde yaşayanlar için
dört yüz dinar olarak veya buna denk kıymette gümüş olarak değerlendirir, bunu
da develerin fıyatlarını esas alarak tesbit ederdi. (Söz gelimi) develer
pahalanınca (diyetin dinar ve dirhem miktarında) yükseltme yapar, develerin
kıymeti düşünce de (diyetin dinar ve dirhem miktarında) indirme yapardı. (Hatâen
işlenince cinayetlerin diyeti Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında dört
yüz dinarla sekiz yüz dinar arasına ulaştı. Bunun gümüş nev'inden muadili sekiz
bin dirhem idi. Sığır besleyenlere (diyet olarak) iki yüz sığır hükmetti.
Diyetini davar cinsinden vermek isteyene iki bin davara hükmetmiştir. Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Diyet, öldürülenin vârisleri arasında
yakınlık derecelerine göre, (yani Kur'an'da belirtiIen nisbet üzere, diğer
tereke malları gibi) taksim edilir. (Ashâbu'I-feraiz'den) artan olursa asabe
(denen akraba)ya geçer."
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) uzuvlar hakkında, daha önce geçtiği
şekilde hükmetti."
Ebu Dâvud, Diyât 20, (4564); Nesâi, Kasâme 30, (8, 42, 43).
1892 - İbnu Abbâs hazretleri (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Parmaklar diyette eşit değerdedir.
Dişler de aralarında eşittirler. Köpek dişi, azı dişi eşittir. Bunlar öbürlerine
diyet meselesinde denktirler."
Ebü Dâvud, Diyât 20, (4559, 4560, 4561).
1893 - Amr İbnu Şuàyb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) anlatıyor.
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yerinde sâbit duran (bakar) kör gözün
(cinâyet sebebiyle) kapanması hâlinde, diyetinin, normal diyetinin üçte biri
olacağına hükmetti. Keza sakat elin kesilmesi halinde, diyetinin normal
diyetinin üçte biri kadar olacağına, siyahlaşmış dişin (cinâyet sebebiyle)
düşmesi halinde, normal diyetinin üçte biri olacağına hükmetti."
Ebü Dâvud -bu rivâyetin sâdece gözle ilgili kısmını- önceki rivâyetin aynı
bâbında), Nesâi'de tam olarak tahric etmiştir.
CENİNİN DİYETİ
1894 - Ebü Hüreyre hazretleri (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hüzeyl
kabilesinden iki kadın birbirleriyle kavga ettiler. Biri diğerine bir taş atarak
kadını da, karnındaki yavruyu da öldürdü. Dâva Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e geldi. Efendimiz, ceninin diyetini bir gurre olarak hükme bağladı.
Gurre kadın veya erkek bir köle demektir."
Ebü Dâvud'un bir rivâyetinde şu ziyâde vardır: ".. veya katır veya ata
hükmetti. Kadının diyetini âkilesi üzerine hükmetti. Kadına çocukları ve onlarla
birlikte olanlar varis oldular."
Buhâri, Diyât 25, Tıbb 46, Ferâiz 11; Müslim, Kasame 34, (1681); Muvatta,
Ukül 5, (2, 855); Tirmizi, Diyât 15, (1410); Ebü Dâvud, Diyât 21, (4568,4580);
Nesâi, Kasâme 37, (8, 47, 48).
DİYETİN KIYMETİ
1895 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında diyet-i kâmilenin kıymeti sekiz
bin dirhem idi. Ehli Kitab'ın diyeti de o gün, Müslümanların diyetinin yarısına
denkti. Bu durum Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'ın halife olmasına kadar devam etti.
Halife olunca bir hutbesinde "Artık deve pahalandı" dedi ve diyeti altın
sahiplerine bin dinar, gümüş sahiplerine on iki bin dirhem, sığır sahiplerine
iki yüz sığır, davar sahiplerine iki bin koyun, elbise sahiplerine de iki yüz
takım elbise olarak tesbit etti. Ehl-i zimmetin diyetini, (Hz. Peygamber
devrinde ne idiyse) olduğu gibi bıraktı, hiçbir yükseltme yapmadı."
Ebü Dâvud, Diyât 18, (4542).
DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1896 - Ziyâd İbnu Sa'd İbni Dumeyre es-Sülemİ an ebihi an ceddihİ
(radıyallâhu anh) -ki bunlar (Sa'd ve Dumeyre) Resülullah (Aleyhisslâtu
vesselâm) ile birlikte Huneyn'e katılmışlardı- anlatıyor: "Muhallem İbnu Cessâme
el-Leysi, Müslüman olduktan sonra Eşca' kabilesinden birisini öldürmüştü. Bu,
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hüküm verdiği ilk diyet vak'ası oldu.
Uyeyne öldürülen Eşcai'nin katli hususunda ileri geri konuştu. Çünkü (Uyeyne)
kendisi de Gatafanlı idi. Akra İbnu Hâbis de Muhallem'in taraftarı (olarak
müdâfaa için) konuştu, çünkü o da Hındef'ten idi. Derken (münakaşa ilerledi)
sesler yükselmeye başladı, tartışma ve bağırıp çağırmalar arttı, Resülullah
(aleyhissalatu vesselâm) müdâhale ederek, "Ey Uyeyne, diyet kabul etmez misin?"
diye sordu.
"Hayır! Vallahi harb ve ızdırabtan benim kadınlarıma ulaştırılan, onun
kadınlarına ulaşmadıkça kabul etmiyorum!" cevabını verdi. Sonra bağırmalar
yükseldi, tartışma ve bağırıp çağırmalar arttı. Resülullah (aleyhissalatu
vesselâm) tekrar araya girip: "Ey Uyeyne, diyet kabul etmez misin?" dedi. Uyeyne
önceki sözlerini aynen tekrar etti. Bu hal, Beni Leys'ten üzerinde silâh ve
elinde de deriden mâmul bir kalkan bulunan Mukeytil adında birinin kalkıp, "Ey
Allahın Resülü! Bunun (Muhallem'in) İslâm'ın başında yaptığı şu cinâyete misal
olarak, su içmek üzere havuzun başına koşan koyun sürüsünü gösterebileceğim.
Sürünün ilk gelenlerine (öldürülmek veya uzaklaştırılmak üzere taş veya ok)
atılır, arkadan gelenler de korkarak kaçarlar. Bugün hüküm koy yarın değiştir!"
demesine kadar devam etti.
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine (Muhallem'e dönüp) hemen şu
hükmü verdi.
"Derhal huzurumuzda elli deve vereceksin, elli deve de Medine'ye dönüşümüzde
vereceksin!"
Bu vak'a Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın seferlerinin birinde cereyan
etmişti. Muhallem uzun boylu, esmer birisi idi, cemaatin kenarında bulunuyordu.
O ölümden kurtuluncaya kadar halk oradan ayrılmadı. Resülullah'ın (bu nihâi
hükmünden sonra) önüne, iki gözünden de yaşlar akar vaziyette oturdu ve:
"Ey Allah'ın Resülü! Ben size ulaşan cinâyeti işlemiş bulunuyorum. Ben
Allah'a tevbe ettim. Sen de benim için ey Allah'ın Resülü, Allah'tan mağrifet
dileyiver!" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) yüksek sesle:
"Sen onu İslàm'ın başında silahınla mı öldürdün! Allah'ım, Muhallem'i
mağrifet etme!" dedi.
Ebu Seleme şu ilavede bulunur: "Muhallem göz yaşlarını ridasının ucuyla
silerek kalktı."
İbnu İshâk der ki: "Muhallem'in kavmi, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
daha sonra onun için Allah'a istiğfar ediverdiğine inanıyorlardı."
Ebü Dâvud, Diyât 8, (4503).
1897 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Diyet aldıktan sonra (kâtili) öldüren kimseyi asla
affetmem."
Ebü Dâvud, Diyât 5, (4507).
1898 - Amr İbnu Şuayb'ın rivâyetine göre: "Beni Müdlic'ten Katâde adında bir
adam, oğluna bir kılıç fırlattı. O da bacağına isâbet etti. Yaradan fasılasız
kan kaybı oldu ve oğlan öldü. Sürâka İbnu Cu'şum Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'e
gelip durumu haber verdi. Hz. Ömer: "Kudeyd suyuna yüz yirmi deve hazırla, ben
oraya geleceğim" dedi. Ömer (radıyallâhu anh) oraya gelince bu develerden otuz
hıkka (dört yaşına giren dişi deve), otuz cezea (beş yaşına girmiş dişi deve) ve
kırk halife (hâmile deve) aldı. Ve sordu:
"Maktülün kardeşi nerede?"
"İşte benim!" dedi.
"Al bunları! Zira Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştu:
"Katile (ne diyetten, ne mirastan) hiç bir hisse yoktur."
Muvatta, Ukül 10, (2, 867).
1899 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Huzeyl kabilesinden iki kadın,
biri diğerini öldürmüştü. Bunlardan her ikisinin kocası ve birer oğlu vardı.
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz maktülenin diyetini ödeme işini,
kâtilenin (öldüren kadının) âkilesine yükledi, kocasını ve oğlunu bu külfetten
uzak tuttu. Çünkü bu ikisi Huzeyl'den değillerdi. Maktülenin âkilesi, "ölenin
mirası da bize aittir" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Hayır! Mirası, kocasına ve oğluna aittir!" buyurdu."
Ebü Dâvud, Diyât 21, (4575).
1900 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu
vesselâm) Ebü Cehm İbnu Huzeyfe'yi zekât tahsildarı olarak gönderdi. Adamın biri
sadaka ödeme meselesinde onunla inatlaştı. Ebü Cehm (radıyallahu anh) de adama
vurup başından yaraladı. Hemen Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelip:
"Ey Allah'ın Resülü, kısas istiyoruz" dediler. Resülullah onlara:
"Size şu şu miktir diyet vereyim!" dedi ise de razı olmadılar. Resülullah
(aleyhissalatu vesselâm) miktarını daha da artırarak:
"Size şu şu miktar diyet vereyim" dedi. Onlar yine râzı olmadı. Hz. Peygamber
(daha da artırarak):
"Size şu şu kadar diyet vereyim" dedi. Bu sefer râzı oldular.
Bunun üzerine aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz:
"Ben bu akşam halka konuşup, onlara râzı olduğunuzu bildireceğim!" dedi.
"Pekâla" dediler. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) hitabesinde:
"Bu Leysliler bana kısas talebiyle geldiler. Ben onlara (kısasa bedel) şu şu
miktar diyet teklif ettim, onlar da râzı oldular, siz de râzı mısınız?" diye
sordu. Fakat berikiler:
"Hayır, râzı değiliz!" dediler. Mühâcirün onlara kızıp üzerlerine yürüdü.
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara dokunmamalarını emretti, Muhacirun da
ileri gitmekten vazgeçti. Sonra onları çağırıp, onlara verdiğini artırdı ve
sordu:
"Râzı oldunuz mu?"
"Evet" dediler. Resülullah tekrar:
"Ben halka hitap edip, razı olduğunuzu bildireceğim" dedi. Onlar: "Pekâla?"
dediler. Resülullah halkı çağırarak:
"Râzı mısın?" diye sordu.
"Evet râzıyız!" dediler."
Ebü Dâvud, Diyât 13, (4534); Nesâi, Kasâme 24, (8, 35).
1901 - Hilâl İbnu Sirâc İbni Müccâa an ebihi an ceddihi tarikinden
anlattığına göre: "(Ceddi Müccâa) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e
gelerek Beni Zühl kabilesine mensup Benü Sedüs tarafından öldürülmüş olan
kardeşinin diyetini taleb etti. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona:
"Eğer ben bir müşrik için diyete hükmetseydim kardeşin için hükmederdim.
Fakat ben sana (diyet değil, bunun yerini tutacak) bir bedel vereyim" dedi ve
ona, aleyhissalâtu vesselâm, Beni Zühl müşriklerinden elde edilecek ilk humustan
yüz deve vereceğine dâir (senet) yazdı.
(Müccâa bu yüz deveden) bir miktarını almıştı. (Tamanını almadan) Beni Zühl
kabilesi Müslüman oldu. Bilâhare Müccâa geri kalan develeri Hz. Ebü Bekr
(radıyallâhu anh)'den taleb etmek üzere, ona geldi. Resülullah (aleyhissalâtu
vesselam)'ın borç senedini gösterdi.
Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh) kendisine Yemâme'den gelecek zekattan ödenmek
üzere on iki bin sa', yani dört bin sa' buğday, dört bin sa' arpa, dört bin sa'
hurma yazdı. Resülullah'ın verdiği yazıda (borç senedinde) şunlar yazılıydı:
"Bismillahirrahmanirrahim. Bu Peygamber Muhammed (aleyhissalâtu vesselam)'den
Beni Süleymli Müccaa İbnu Mürâre'ye (verilmiş bir borç) senedidir. Ben kendisine
(öldürülen) kardeşine bedel olarak, Beni Zülh müşriklerinden gelecek ilk
humustan yüz deve vereceğim."
Ebü Davud, Harac 20, (2990).
1902 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu
vesselâm) her kabileye bir diyet yazdı. Hiçbir âzadlıya kendini âzad edenden
başka bir Müslümanı kendine mevla ittihaz etmesi, asıl âzad edenin izni olmadan
helâl değildir."
Nesâi, Kasâme 38, (8, 52).
1903 - İbnu Şihâb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "(Diyete iştirakte) tatbikat
(sünnet) şöyledir: Âkile âmden yapılan öldürmelerin diyetine (huküken) iştirak
etmez. Gönül rızasıyla ederse o başka. Keza, âkileye az da olsa çok da olsa
kölenin bedelinden yüklenmez. Kölenin bedeli, ne miktara baliğ olursa olsun,
ona, malı olarak tasarruf edenedir. Çünkü o, şu hadise binâen ticaret
mallarından bir ticaret malıdır: Amden öldürenin diyetine sulhen tesbit edilen
diyete; itiraf yoluyla sübüt bulan cinayete terettüp eden (diyete); işlenen bir
cinâyete terettüp eden erş'e (diyete) ve kölenin bedeline âkile iştirak etmez,
kendi arzusu ile iştirak ederse o başka."
(Kezâ bir başka) tatbikat dahi şöyledir: "Kişi hatâen hanımını yaralarsa,
diyet öder, fakat kısas yapılmaz. Ancak kadına âmden ulaşan (kötülüğü sebebiyle)
kısas yapılır."
Bana ulaştığına göre, Hz. Ömer (radıyallâhu anh) buyurmuştur ki:
"Kadın, nefsinin üçte birine ulaşan ve aşan yaralamalar âmden olduğu
takdirde, erkekten kısas isteyebilir."
Rezin ilavesidir.
1904 - Tarık İbnu Şihab (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Büzâha heyeti Hz. Ebü
Bekir es-Sıddik (radıyallâhu anh)'agelip sulh istediler. Hz. Ebü Bekir onları
yerlerinden yurtlarından edecek harp ile, rezil rüsvay edecek sulh arasında
mühayyer bıraktı. Heyet mensupları:
"Yerden yurttan edeceği (mücliyyeyi) anladık, rezil-rüsvay edecek (muhziye)
ne demektir?" diye sordular.
"Sizden silahları ve binekleri alacağız. Sizin mal ve mülkünüzden elimize
geçenleri ganimet yapacağız, bizden ele geçirdiklerinizi bize iade edeceksiniz,
bizden öldürdüklerinizin (diyetini) borçlanacaksınız, sizin ölüleriniz
cehennemlik olacak (onlar için herhangi. bir ödeme yapmayacağız). Allah
Resülü'nün halifesine ve muhâcirlerine sizi mazur kılmalarına sebep olacak bir
durum (iyi hal) gösterinceye kadar kabileleri, develerin peşini takib etmeye
bırakacak (onlara karışmayacak)sınız."
Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh) bu söylediklerini heyet mensuplarına teklif
olarak arzetti. Hz. Ömer (radıyallahu anh) söz alıp şunu söyledi: "Bahsettiğin
"yerden -yurttan edecek savaş ve rezil- rüsvay edecek sulh" sözün var ya! Ne
güzel de söyledin. Ya şu, "Sizden ele geçirdiklerimizi ganimet yapacağız, bizden
ele geçirdiklerinizi iade edeceksiniz!" sözün var ya! Ne güzel söyledin. "Bizden
öldürdükleriniz için borçlanacaksınız, sizin ölüleriniz cehennemlik" sözüne
gelince, bizim ölülerimiz Allah'ın emri üzerine savaştılar ve öldürüldüler,
onların ecirleri Allah'ın üzerinedir, onlar için diyet yoktur."
Heyet, Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in söylediği şartlar üzere beyat yaptı.
Derim ki: Bu rivâyeti tam olarak Şerefüddin el-Bârizi zikretti. Rivayeti
tahric edene nisbet etmedi. Bu rivâyeti Câmiul Kebir müellifi zikretmedi.
Ancak Buhâri, rivayetten sadece Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh)'in şu sözünü
kaydetti: "A!lah Resülü'nün halifesine ve Muhâcirlere sizi mâzur kılmalarına
sebep olacak bir durum gösterinceye kadar kabileleri develerin peşini tâkib
etmeye bırakacak, (onlara karışmayacak)sınız." Bu kısım Kitâbu'l Ahkâm'ın
sonunda senetsiz olarak mevcuttur, gerisi yoktur.